En son konular | » Halit Ertuğrul tarafından sahra Çarş. Haz. 24, 2009 7:55 pm
» Ehl-i gaflet dünyasının hakikatini tasvir eder levhadır tarafından FAKİR Paz Nis. 26, 2009 10:12 pm
» Ölüm Geliyorum Diye Davetiye Basmaz....! tarafından FAKİR Paz Nis. 26, 2009 9:44 pm
» Anket Eklemek!! tarafından LiSeLiM C.tesi Nis. 25, 2009 9:40 pm
» Foruma Video Eklemek tarafından LiSeLiM C.tesi Nis. 25, 2009 8:59 pm
» MEHMET ÂKİF ERSOY tarafından Güllere_Vurgunum Cuma Nis. 24, 2009 10:28 pm
» İmam-ı Azam Ebû Hanîfe tarafından la edri Cuma Nis. 24, 2009 10:07 pm
» İsmail el-Buhari (r.a) tarafından la edri Cuma Nis. 24, 2009 12:39 am
» Hz. Ali (r.a) tarafından la edri Cuma Nis. 24, 2009 12:35 am
» Hz. Ömer (r.a) tarafından la edri Cuma Nis. 24, 2009 12:28 am
|
| | Mustafa İslamoğlu | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
KENZ Yeni Üye
Mesaj Sayısı : 14 Teşekkür Et : 1 Uyarı : Teşekkür Puanı : 0 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 06/01/09
| Konu: Mustafa İslamoğlu Paz Ocak 11, 2009 2:26 am | |
| Mustafa İslâmoğlu
28 Ekim 1960 Develi’de doğdu. İlk ve orta eğitimini doğduğu ilçede yaptı. Aynı dönemde babasından klasik usulde Sarf-Nahiv okudu. Yüksek İslam Enstütüsü’nde başladığı yüksek öğrenimini Ezher Üniversitesi Şeri’a İslamiyye Fakültesi’nde sürdürdü.
Edebi ürünlerini Mavera (1980) ve Aylık Dergi (1982-1989) ve Dergah’ta yayımladı. İlk makaleleri Milli Gazete (1980) ve Yeni Devir’de (1982-83) çıktı. Üniversiteler arası şiir yarışması 1. ve 2.lik ödüllerini aldı.
Şiirlerinden oluşan ilk kitabı Heyelan, Aylık Dergi Yayınları arasından 1987’de çıktı. Değişik coğrafyalardan İslami hareket önderleriyle yaptığı söyleşiler Eksen Yayınları tarafından Öncülerle Konuşmalar adıyla kitaplaştırıldı (1989).
Kahire’de eğitim için bulunduğu yıllarda bir yandan İslami araştırmalarda bulundu, bir yandan da dersler verdi. İlk araştırma ürünü olan İmamlar ve Sultanlar isimli çalışmasını burada kaleme aldı (1990). Yine ilk deneme eseri Yürek Devleti de bu dönemde yayımlandı. Aynı dönemde Safinaz Kazım’ın fî Mes’eti’s-Süfur ve’l-Hicab adlı eserini Kadının Özgürlüğü adıyla Türkçe’ye kazandırdı (1990). İlk cildini Kahire’de diğer ciltlerini döndükten sonra Türkiye’de kaleme aldığı Anadolu İslami Hareketleri (şimdiki adı: İslami Hareketler ve Kıyamlar Tarihi) serisini peşi peşine yayımladı (1991-1993). Bu serinin ilk cildini Hasan Ali Beyyumi ile birlikte Arapça’ya çevirdi. Bu çeviri Daru’z-Zehra tarafından Cuzuru’l-Hareketi’l-İslamiyye fi Türkiye adıyla yayımlandı (Kahire-1994).
Bir araştırma eseri olan Yahudileşme Temayülü adlı eseri 1994’te okuruyla buluştu. Seminer notlarından oluşan Tavsiyeler I-II adlı eserler de bu yıllarda yayımlandı (1995, 1998).
Kahire-Mekke hattında yazdığı şiirleri Ya-sîn adıyla yayımladı (1991). Daha sonra tüm şiirlerini Divan adlı kitabında topladı (1996). Kahire’de verdiği tefsir derslerini, bir “konulu tefsir” örneği olan Adayış Risalesi’nde bir araya getirdi (1992).
1992 yılının Ekim ayında Kahire dönüşü başlattığı tefsir dersleri 15 yıldan beri devam etmektedir. Aynı dersler www.tefsirdersi.com adlı siteden canlı olarak yayımlanmaktadır. Yine 1998 yılında başlayan Tefsiru’l-Kur’an Te’vilu’l-furkan adlı görüntülü ve sesli (DVD, Video, Audio) tefsir projesinde bugüne kadar 170 ders yayımlandı. Proje, 200 derste Kur’an’ın tamamının görüntülü olarak tefsirini hedeflemekte ve 2008 yılında tamamlanması öngörülmektedir.
Görüntülü tefsir projesi ile başlayan Gerekçeli Meal adı verilen Kur’an’ın Türkçe tercüme çalışması da yukarıdaki projeyle eş zamanlı olarak yürümekte ve birlikte tamamlanması öngörülmektedir.
Yazar, kimilerinde halen yazmaya devam ettiği Yeni Şafak, Anadolu’da Vakit, Akit, Selam, Aylık Dergi, Ribat, Meydan gibi gazete ve dergilerde yayımlanan makalelerini Makalat, Şafak Yazıları, Dağarcık, Yokluğunda Düşülmüş Notlar, Savaş Kesmeyen Sözler, Sözün Gücü mü, Gücün Sözü mü, Yerliler ve Yersizler, Ayetlerin Işığında isimleriyle kitaplaştı. Kendisiyle yapılan söyleşiler Söyleşiler I ve Bir Yaradan Kurşun Çıkarır Gibi adlarıyla yayımlandı.
Hükümlü olarak bulunduğu Gölcük ve Ankara cezaevlerinde çok zor şartlar altında Yahudi asıllı oryantalist Ignaz Goldziher’in De Richtungen der İslamichen Koranauslegung adlı eserini, Arapça tercümesinden Türkçe’ye çevirdi. 1997 yılında Human Rights Watch Helmann-Hammet 1997 ödülünü aldı.
II. Uluslararası Fetih Sempozyumu’nda sunduğu tebliğ Yürek Fethi adıyla kitaplaştı (1997). Mekke’de kaleme aldığı Hac Risalesi 1998’de yayımlandı. Aralık 2000 tarihinde dini çevrelerde hayli ses getiren eseri Üç Muhammed’i yayımladı. Amerika/Atlanta’da verdiği seminerler Hayatın Yeniden İnşası İçin (2001) adıyla yayımlandı. Bunu Ne Yapmalı-Nasıl Yapmalı-Kiminle Yapmalı (2002) adlı eseri takip etti. Yazar, 1983 yılında kaleme aldığı Seyrani adlı ilk edebi kitap çalışmasını 2002’de yayımladı. Allah: Tanımak-Bilmek-Anlamak adlı eser, yazarın yayımlanmış son kitabıdır.
Ayrıca yazarın konferans, seminer, hutbe ve konuşmalarından oluşan onlarca görüntülü eseri bulunmaktadır.
Kitaplarından bazıları Arapça, Almanca, İngilizce, Kürtçe, Romanca, Bulgarca, Arnavutça’ya çevrilip yayımlanmıştır.
Yazar evli ve beş çocuk babasıdır. | |
| | | KENZ Yeni Üye
Mesaj Sayısı : 14 Teşekkür Et : 1 Uyarı : Teşekkür Puanı : 0 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 06/01/09
| Konu: Geri: Mustafa İslamoğlu Paz Ocak 11, 2009 2:34 am | |
| YA-SİN
İnsanlık Güzeli’ne adanmıştır-
ey insan
ey yüz akı gönül aydınlığı
kabul olmuş sadaka kadar güzel
bir duygu sarıyor seni anan yüreğimi
bastığın toprakla yıkadığın gözüme
şimdi güneş bile siyah görünüyor
ey yüz akı gönül aydınlığı
ben kendime ağlarken Uhud’da ağlar mıymış
Hıra’yı mahzun gördüm soramadım sevgili
hasretinin dışında başka derdi var mıymış?
ey insan
içimde büyüttüğüm tüm çiçekleri
sana adıyorum
ıtırları, yaseminleri, menekşeleri
lale bana kalsın
kapına çiçeklerin karalısını sunmaktan
utanıyorum
dua çıkmayan göğe sevdalar çıkar mıymış?
bülbülünü kaybetmiş bu evrensel bahçede
dikenler bile bir hoş, gayrı gül kokar mıymış?
ey insan
göklerin öğrencisi, yerlerin öğretmeni ey
sen öğrettin taşa konuşmayı
ağaca selam vermeyi
aya yarılmayı, toprağa dürülmeyi
göklere kurulmayı, durmayı zamanı
yılana ve deveye sevmeyi
ölmeyi, öldürmeyi
yaşamayı sen öğrettin insana
o bengisu gözünden fışkıran pınar mıymış?
baharların kaynağı ve yolunu gözleyen
bir ben sevda şehidi, bir de şu çınar mıymış?
ey insan
ey tebessümünden cennetler yaratılan
gül bahar geliyor, ağla gök seviniyor
gözyaşını karanfil diye göğüslerine takan melekler
kapında divan durup ağlamanı bekliyor
hüzün kuruluyor ekmekten önce sofrana
bunun için bir bir uçuyor sevdiklerin
bu yüzden öksüz, bu yüzden yetim kalıyor
efendisi yetimlerin.
niçin döndü bu rüzgar yol vermez dağlar mıymış?
yine Ferhat kesildin bu ne canhıraş gönlüm
bağrını deldin diye dağlar da ağlar mıymış?
ey insan
sen olmasaydın
insanlar ölmeyi öğrenmeden öleceklerdi
yaşamanın özgül ağırlığını
keşfetmeden yaşayacaklardı
hayat fahişe erkeklerin elinde
bir yosma gibi hırpalanacak
hangi mevsime el atsak
elimizde yapış yapış bir şeyler kalacaktı
acımı tartamayan aşkımı tartar mıymış?
gönlüme yol vermeyen şu zifiri perdeyi
o cennet elleriyle lûtfedip yırtar mıymış?
ey insan
sen olmasaydın
Yusufçuk kuşunun ne dediğini
yılanların niçin toprak yediğini bilmeyecektim
herşey çift yaratılırken niçin birşey tek?
bilmeyecektim bir gövdede mücevhere dönüşen taşı
hem yol, hem yolcu, hem hedef olanın
içinde kopan amansız savaşı
olmasaydın sen
çekilen dizde derman gözümdeki fer miymiş?
kendimi bir kum diye atıversem çölüne
ona vurgun bulutlar üstümde gezer miymiş?
ey insan
senin sırrın
gözyaşının terkibinde saklıymış
bu gerçeği bir denizin dudağından öğrendim
gecenin bir vaktinde bir sevgili ağlarken
bir dişi varlığını varlığına adarken
bir erkeğin ellerinde
ölüm havlu atarken
haklıymış
söyle gönlüm bu sevda mahşere kalır mıymış?
alışılmış sözcükler yükleyip kanadına
ona doğru uçursam katına alır mıymış?
ey insan
ey güneş hamilesi
bir kere doğarmışsın
bin kez doğururmuşsun
parmakların sevdanın kesilmeyen çeşmesi
onun için ağlıyor yeni doğan bebekler
doğur, doğur ki dünya kaybetti gözlerini
doğur ey İsrafil’in nefesi
ey güneş hamilesi
sen olmazsan gemide bu tufan diner miymiş?
gemilerin de yandı sil aklından dönüşü
vakt indi yüreğim gidenler döner miymiş?
ey
ey ins
ey insan
hıncını hıncıma kat
sancını sancıma kat
pamuktan ellerini geçir yürek halkama
ister ayağın katına çek
istersen yerlere at. | |
| | | KENZ Yeni Üye
Mesaj Sayısı : 14 Teşekkür Et : 1 Uyarı : Teşekkür Puanı : 0 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 06/01/09
| Konu: Nuveyba Paz Ocak 11, 2009 2:37 am | |
| Nuveyba
Öfkemin hançerine su ver sen
kalkalım bir seher vakti Nuveyba
işgaledilmiş topraklarımız üstüne
güneş doğmadan önce
her taşın dibine bir yıldız gömmüşler
şu denizden hala kırbaç sesi gelir
atlıları en son ne zaman görmüştün Nuveyba
nezaman öpmüştün ayağını Selahaddin’in
kol kırılır yen içinde kalır
ya baş koparsa Nuveyba
bu gövde bir düşerse yere ya
kan tutar dağları, atom santrallerini
yeryüzünü ve umutları sel alır
geriye andın, aşkın ve adın kaldı
andını çocuklar içti Nuveyba
aşkın yüreklere düştü
adın cellatların kirli elinde
Filistin askısına dönüştü
kan akacak bu topraklarda kan
kendileri benimkini
demirden atları seninkini içecek
bir can düşecek toprağa
Sabra
bir can kalkacak.
Ramallah’ta tarlalara çocuk ektik Nuveyba
taşlarıyla ebabiller dönüştü tomurcuğa
güz ekinidir bilirsin verirse Mevla
yüreklerin buz kestiği bir mevsimin ardından
her bir çiçek kesebilir çocuğa
sihirbazın çırağını hatırlarsın Nuveyba
o hendekte hala tüter annelerin şarkısı
o gün bu gün hala utanır güneş
adın ateş, andın ateş, aşkın ateş. | |
| | | KENZ Yeni Üye
Mesaj Sayısı : 14 Teşekkür Et : 1 Uyarı : Teşekkür Puanı : 0 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 06/01/09
| Konu: Geri: Mustafa İslamoğlu Paz Ocak 11, 2009 2:45 am | |
| Ağıt ve Raks |
| ben oyumu felakete veriyorum şeyda sana dönük yanımda çengiler mat oluyor saadet-zedelerin morga çevirdiği bir dünyada bana alevden kostümlerle dans etmek düşüyor ve şeyda ben oyumu felakete veriyorum
yolum uzadıkça kabaran direncimi her düştüğüm yeri öperek bileyliyorum kolay gele demek de nerden çıktı şeydam gürbüz doğumlarda bir nice ananın harcandığını imbatla gelenin kabayelle gittiğini biliyorum
senin aldanmak dediğin bana merhem oluyor gördüm kışı zorlu geçmeyen yılın baharını da saksıya dikme gülleri ilk güneşle soluyor işte bu kısrak yokuşta çatladı demen için şeyda dünyanın tüm düzlüklerine kin besliyorum.
geç bi yol, nazlı güleryüzlü şiirler yazamam ben esenlik şölenleri bitti vakt-i cerağanda vakt-i kahırda hüzün fasılları demidir bu dem gör ki raksederek ağlamak da varmış hesapta ama ne Raks'ı ne Ağıt'ı ben Endülüs'ü evetliyorum
artık bol kahkahalı çok şükürleri bıraktım esenlik bildirilerini harcıalem mutlulukları denizi uslu gösteren kartpostalları yaktım fakat şeydam bir avuç külü yakamadığım için ben oyumu felakete veriyorum.
|
| |
| | | | Mustafa İslamoğlu | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |