En son konular | » Halit Ertuğrul tarafından sahra Çarş. Haz. 24, 2009 7:55 pm
» Ehl-i gaflet dünyasının hakikatini tasvir eder levhadır tarafından FAKİR Paz Nis. 26, 2009 10:12 pm
» Ölüm Geliyorum Diye Davetiye Basmaz....! tarafından FAKİR Paz Nis. 26, 2009 9:44 pm
» Anket Eklemek!! tarafından LiSeLiM C.tesi Nis. 25, 2009 9:40 pm
» Foruma Video Eklemek tarafından LiSeLiM C.tesi Nis. 25, 2009 8:59 pm
» MEHMET ÂKİF ERSOY tarafından Güllere_Vurgunum Cuma Nis. 24, 2009 10:28 pm
» İmam-ı Azam Ebû Hanîfe tarafından la edri Cuma Nis. 24, 2009 10:07 pm
» İsmail el-Buhari (r.a) tarafından la edri Cuma Nis. 24, 2009 12:39 am
» Hz. Ali (r.a) tarafından la edri Cuma Nis. 24, 2009 12:35 am
» Hz. Ömer (r.a) tarafından la edri Cuma Nis. 24, 2009 12:28 am
|
| | HZ MEVLANA | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
FAKİR Administratör
Mesaj Sayısı : 126 Teşekkür Et : 5 Uyarı : Teşekkür Puanı : 13 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 06/01/09
| Konu: HZ MEVLANA Salı Ocak 27, 2009 2:01 am | |
| Hz. Mevlana'nın Hayatı Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan Ülkesi'nin Belh şehrinde doğmuştur. Mevlâna'nın babası Belh Şehrinin ileri gelenlerinden olup, sağlığında "Bilginlerin Sultânı" ünvanını almış olan Hüseyin Hatibî oğlu Bahâeddin Veled'tir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin'in kızı Mümine Hatun'dur.
Sultânü'I-Ulemâ Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle Belh'den ayrılmak zorunda kalmıştır. Sultânü'I-Ulemâ 1212 veya 1213 yılllarında aile fertleri ve yakın dostları ile birlikte Belh'den ayrıldı.
Sultânü'I-Ulemâ'nın ilk durağı Nişâbur olmuştur. Nişâbur şehrinde tanınmış mutasavvıf Ferîdüddin Attar ile de karşılaştılar. Mevlâna burada küçük yaşına rağmen Ferîdüddin Attar'ın ilgisini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır.
Sultânü'I Ulemâ Nişabur'dan Bağdat'a ve daha sonra Kûfe yolu ile Kâ'be'ye hareket etti. Hac farîzasını yerine getirdikten sonra, dönüşte Şam'a uğradı. Şam'dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Lârende'ye (Karaman) geldiler. Karaman'da Subaşı Emir Mûsâ'nın yaptırdıkları medreseye yerleştiler.
1222 yılında Karaman'a gelen Sultânü'/-Ulemâ ve ailesi burada 7 yıl kaldılar. Mevlâna 1225 yılında Şerefeddin Lala'nın kızı Gevher Hatun ile Karaman'da evlendi. Bu evlilikten Mevlâna'nın Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adlı iki oğlu oldu. Yıllar sonra Gevher Hatun'u kaybeden Mevlâna bir çocuklu dul olan Kerrâ Hatun ile ikinci evliliğini yaptı. Mevlâna'nın bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Âlim Çelebi adlı iki oğlu ile Melike Hatun adlı bir kızı dünyaya geldi.
Bu yıllarda Anadolunun büyük bir kısmı Selçuklu Devleti'nin egemenliği altında idi. Konya'da bu devletin baş şehri idi. Konya sanat eserleri ile donatılmış, ilim adamları ve sanatkarlarla dolup taşmıştı. Kısaca Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşıyordu ve Devletin hükümdarı Alâeddin Keykubâd idi. Alâeddin Keykubâd Sultânü'I-Ulemâ Bahaeddin Veled'i Karaman'dan Konya'ya davet etti ve Konya'ya yerleşmesini istedi.
Bahaeddin Veled Sultanın davetini kabul etti ve Konya'ya 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile geldiler. Sultan Alâeddin kendilerini muhteşem bir törenle karşıladı ve Altunapa (İplikçi) Medresesi'ni ikametlerine tahsis ettiler.
Sultânü'l-Ulemâ 12 Ocak 1231 yılında Konya'da vefat etti. Mezar yeri olarak, Selçuklu SarayınınGül Bahçesi seçildi. Halen müze olarak kullanılan Mevlâna Dergâhı'ndaki bugünkü yerine defnolundu.
Sultânü'I-Ulemâ ölünce, talebeleri ve müridleri bu defa Mevlâna'nın çevresinde toplandılar. Mevlâna'yı babasının tek varisi olarak gördüler. Gerçekten de Mevlâna büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, İplikçi Medresesi'nde vaazlar veriyordu. Vaazları kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşıyordu.
Mevlâna 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizî ile karşılaştı. Mevlâna Şems'de "mutlak kemâlin varlığını" cemalinde de "Tanrı nurlarını" görmüştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems aniden öldü.
Mevlâna Şems'in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi. Daha sonraki yıllarda Selâhaddin Zerkûbî ve Hüsameddin Çelebi, Şems-i Tebrizî'nin yerini doldurmaya çalıştılar.
Yaşamını "Hamdım, piştim, yandım" sözleri ile özetleyen Mevlâna 17 Aralık 1273 Pazar günü Hakk' ın rahmetine kavuştu. Mevlâna'nın cenaze namazını Mevlâna'nın vasiyeti üzerine Sadreddin Konevî kıldıracaktı. Ancak Sadreddin Konevî çok sevdiği Mevlâna'yı kaybetmeye dayanamayıp cenazede bayıldı. Bunun üzerine, Mevlâna'nın cenaze namazını Kadı Sıraceddin kıldırdı.
Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine yani Allah'ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen "Şeb-i Arûs" diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu.
"Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir" kaynak | |
| | | FAKİR Administratör
Mesaj Sayısı : 126 Teşekkür Et : 5 Uyarı : Teşekkür Puanı : 13 Reputation : 0 Kayıt tarihi : 06/01/09
| Konu: Geri: HZ MEVLANA Salı Ocak 27, 2009 2:06 am | |
| “ Dinle, bu ney nasıl şikâyet ediyor; ayrılıkları nasıl anlatıyor.
Diyor ki: Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryadımla erkek de ağlayıp inlemiştir, kadın da.
Ayrılıktan parça parça olmuş bir gönül isterim ki iştiyak derdini anlatayım ona.
Aslından uzak kalan kişi, buluşma zamanını arar durur.
Ben her toplulukta ağladım, inledim; iyi hallilerle de eş oldum, kötü hallilerle de.
Herkes kendi zannınca dost oldu bana; İçimdeki sırlarımı ise kimse aramadı.
Benim sırrım, feryâdımdan uzak değil; fakat gözde, kulakta o ışık yok.
Beden candan, can da bedenden gizli değil; fakat kimseye Cânı görmeye izin yok.
Ateştir neyin bu sesi, yel değil. Kimde bu ateş yok ise, yok olsun o kişi.
Aşk ateşidir ki neye düştü; aşk coşkunluğudur ki şaraba düştü.
Ney, bir dosttan ayrılana eştir, dosttur; perdeleri, perdemizi yırttı-gitti.
Ney, kanlarla dolu bir yolun sözünü etmede; Mecnun'un aşk hikâyelerini anlatmada.
Ney gibi bir zehri, ney gibi bir panzehri kim gördü? Ney gibi bir solukdaşı, bir iştiyak çekeni kim gördü?
Bu aklın mahremi, akılsızdan başkası değildir; dile de kulaktan başka müşteri yoktur.
Gamımızla günler geçti, akşamlar oldu; günler yanışlarla yoldaş kesildi de yandı-gitti.
Günler geçip gittiyse, de ki: Geçin gidin, pervamız yok. Sen kal ey dost, temizlikte sana benzer yok.
Balıktan başka herkes suya kandı, rızkı olmayanın da günü uzadıkça uzadı.
Ham, pişkin, olgun kişinin hâlini hiç mi, hiç anlayamaz; Öyleyse sözü kısa kesmek gerek vesselâm. ” Mesnevi'nin İlk 18 beyiti | |
| | | | HZ MEVLANA | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |