BİSMİLLAH HER HAYRIN BAŞIDIR
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


?
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Similar topics
    En son konular
    » Halit Ertuğrul
    Muhammed  İkbal Emptytarafından sahra Çarş. Haz. 24, 2009 7:55 pm

    » Ehl-i gaflet dünyasının hakikatini tasvir eder levhadır
    Muhammed  İkbal Emptytarafından FAKİR Paz Nis. 26, 2009 10:12 pm

    » Ölüm Geliyorum Diye Davetiye Basmaz....!
    Muhammed  İkbal Emptytarafından FAKİR Paz Nis. 26, 2009 9:44 pm

    » Anket Eklemek!!
    Muhammed  İkbal Emptytarafından LiSeLiM C.tesi Nis. 25, 2009 9:40 pm

    » Foruma Video Eklemek
    Muhammed  İkbal Emptytarafından LiSeLiM C.tesi Nis. 25, 2009 8:59 pm

    » MEHMET ÂKİF ERSOY
    Muhammed  İkbal Emptytarafından Güllere_Vurgunum Cuma Nis. 24, 2009 10:28 pm

    » İmam-ı Azam Ebû Hanîfe
    Muhammed  İkbal Emptytarafından la edri Cuma Nis. 24, 2009 10:07 pm

    » İsmail el-Buhari (r.a)
    Muhammed  İkbal Emptytarafından la edri Cuma Nis. 24, 2009 12:39 am

    » Hz. Ali (r.a)
    Muhammed  İkbal Emptytarafından la edri Cuma Nis. 24, 2009 12:35 am

    » Hz. Ömer (r.a)
    Muhammed  İkbal Emptytarafından la edri Cuma Nis. 24, 2009 12:28 am


     

     Muhammed İkbal

    Aşağa gitmek 
    YazarMesaj
    FAKİR
    Administratör
    Administratör
    FAKİR


    Mesaj Sayısı : 126
    Teşekkür Et : 5
    Uyarı :
    Muhammed  İkbal Left_bar_bleue0 / 1000 / 100Muhammed  İkbal Right_bar_bleue

    Teşekkür Puanı : 13
    Reputation : 0
    Kayıt tarihi : 06/01/09

    Muhammed  İkbal Empty
    MesajKonu: Muhammed İkbal   Muhammed  İkbal EmptyPtsi Ocak 19, 2009 1:08 pm

    Muhammed İkbal
    --------------------------------------------------------------------------------
    1873 yılında Pakistan'ın Pencap eyaletine bağlı Seyalkat kentinde doğdu. Muhammed İkbal mutasavvıf bir anne babanın oğludur. Babası Muhammed Nur, çok muttaki birisi olarak hem din, hem de dünya işleriyle meşgul olurdu.

    İkbal çocukluğundaki ilk eğitimini evinde babasından aldı. Daha sonra Kur'an-ı Kerim'i okumak için medreseye gitti ve büyük bir kısmını ezberledi. Bu merhaleden sonra babasının arkadaşı Mir Hüseyin'in görev yaptığı bir okula gitti. Mir Hüseyin Arapça ve Farsça hocası olarak İkbal'e İslâmi edebiyatı sevdirdi. Burayı bitirdikten sonra Pencap eyaletinin başkenti Lahor'a giden Muhammed İkbal, orada hükümete ait bir okula girdi.

    Zaten Lahor bir çok lisenin bulunduğu bir şehirdi. Burada felsefe ve İngilizceden öğretmenlik diploması alan İkbal, Lahor'da doğu dilleri fakül-
    tesine hoca olarak tayin edildi. İşte Muhammed İkbal bu devrede şiir yazmaya başlayarak yavaş yavaş ismini duyurdu.

    1905 de Londra'daki Chambrich Üniversitesi’ne girmek için İngiltere'ye giti. İkbal, oradan felsefe ve iktisat bölümünü üstün bir derece ile bitirerek mezun oldu. Londra'da üç sene kadar kaldı. İkbal, burada Arap dili ve edebiyâtı fakültesinde hocalık yapıyordu. Bu sırada bir taraftan da çeşitli İslâmi konularda bir dizi konferans verdi. Bu konferansları onun Londra'da çok tanınmasına sebep olmuştu.

    Yine Londra'da kaldığı müddet içinde hukuk üzerine okuyan İkbal savcılık diplomasını aldıktan sonra Almanya'ya giderek Münih Üniversitesi’nde felsefe dalında doktora yaptı. 1908’de Hindistan'a döndüğünde, yazı ve şiirlerine hayranlık duyanlar, onu büyük bir coşkuyla karşılandı.

    İkbal, Hindistan'daki çalışma hayatına avukat olarak başladı. Daha sonra Lahor'da hükümete ait bir okulda, Arap dili ve edebiyatı bölümünde hocalığa başladı bilahare ayrıldı.

    Hocalık görevinden istifa edişinin sebebi kendisine sorulduğunda cevaben: "İngilizlere hizmet etmek zordur. Ben istediğimi insanlara anlatamıyordum. Şimdi ise hürüm, dilediğimi söyler ve dilediğimi yaparım" diyordu.

    Hükümetteki bu resmi görevinden istifa etmesine rağmen, hiç bir zaman eğitim ve öğretim işlerinden geri kalmamıştı. Devamlı olarak Lahor'daki İslâm akademisiyle irtibat halinde olan İkbal orada dersler verirken, çeşitli üniversitelerde de ilmi konferanslar veriyordu. Bu arada Afgan hükümetinin daveti üzerine Afgan eğitim komisyonuna da iştirak etmişti.

    Muhammed İkbal ülkesinin siyasetine de katılmış ve halkını bu konularda yönlendirmişti. Müslüman Hintli mücahitler adıyla yazdığı şiirleri Hindistan'daki müslümanların hareketlenerek İngiliz sömürüsüne başkaldırmalarında büyük tesiri olmuştu. 1926’da Pencap eyaletinden Hukuk Komisyonuna seçildi.
    1930’da Pakistan devletinin kuruluşu konusunda kendisine has görüşüyle insanların huzuruna çıkan İkbal, Hindistan'ın bölünmesinin din, ırk ve dil esasına göre taksimini öngörüyordu. O zaman bu görüşünü daha sonra Pakistan devlet başkanı olacak olan Muhammed Ali Cinnah'a anlatırken, şiir ve konuşmalarında bu düşüncesine oldukça fazla yer vermişti. Daha sonra 1932 de Londra'da anayasa hazırlamak için oluşturulan ve çok uzun münakaşalara sahne olan kongreye katılan İkbal, o sırada şiddetli ve uzun sürecek bir hastalığa yakalanır. Doktorların gayretlerine rağmen bir türlü iyileşmeyen İkbal ölümü tebessüm ve rıza ile karşılayarak 1938’de öldü.

    İşte bu sıralarda İkbal ölümle ilgili olan şu şiirini yazmıştı:

    “Ölümü ve acıyı mutluluk ile karşılamak
    Müminin alametlerindendir.”


    HAKKINDA YAZILANLAR

    1.Muhammed İkbal
    Hayatı / Sanatı / Mücadelesi
    Selahaddin Yaşar
    YeniAsya Yayınları / Biyografiler Dizisi
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    http://musallin.yetkinforum.com
    FAKİR
    Administratör
    Administratör
    FAKİR


    Mesaj Sayısı : 126
    Teşekkür Et : 5
    Uyarı :
    Muhammed  İkbal Left_bar_bleue0 / 1000 / 100Muhammed  İkbal Right_bar_bleue

    Teşekkür Puanı : 13
    Reputation : 0
    Kayıt tarihi : 06/01/09

    Muhammed  İkbal Empty
    MesajKonu: Geri: Muhammed İkbal   Muhammed  İkbal EmptyPtsi Ocak 19, 2009 1:42 pm

    Muhammed  İkbal 180px-Ikbal
    Kurtuba Camii

    Gece ile gündüz zinciri, hadiselerin görünüş tablosudur,
    Gece ile gündüz zinciri, hayat ile ölümün aslıdır.

    Gece ile gündüz zinciri iki renkli ipek ipliğidir sanki,
    Bunlardan örer zat-ı ilahî kendi sıfatlarının elbisesini.

    Ezel sazının tellerinden çıkan feryattır gece ile gündüz zinciri,
    Bunlarla yapmakta Allah teala tiz ve pes perdelerini.

    Bu beni de seni de kontrol etmektedir,
    Gece ve gündüz zinciri, kâinatın sarrafıdır.


    Çev.Yusuf Salih Karaca

    Senin ayarın düşük, benim de ayarım bozuksa eğer;
    Ölüm senin fermanındır, benim de fermanımdır.

    Allah’ım, senin gece ile gündüzünün aslı astarı nedir?
    Gecesi ve gündüzü olan bir zaman akışı değil midir? ..

    Geçicidir sanatın da tekniğin de bütün harikaları,
    Yoktur, yoktur dünya işlerinin kalıcılıkları.

    Her şeyin önü de sonu da zahiri de batını da fânidir,
    Yapılan eski de olsa yeni de olsa son durağı yine fâniliktir.

    Buna rağmen Allah dostlarının eseri olan eşyada,
    Bir ölümsüzlük bir ebedîlik vardır adeta!

    Allah dostlarının her işinin olgunluğa gidişi aşktandır.
    Aşk hayatın ta kendisidir, ölüm ona haramdır.

    Gerçi zamanın akışı pek hızlıdır her şeyi silip götürmektedir;
    Ama aşkın kendisi diğer selleri durduran bir büyük seldir.

    Aşk takviminde geçip giden asırlardan,
    Başka zaman mefhumları da vardır adı olmayan!

    Aşk Cebrail’in nefesi, aşk Mustafa’nın kalbidir,
    Aşk Allah’ın kelâmı, aşk Allah’ın Peygamberidir! ..

    Topraktan olan insan aşkın cezbesinden canlıdır,
    Aşk katıksız bir şarap, aşk cömert bir şarap bardağıdır!

    Aşk Kâbe’nin fakihi, aşk orduların önderidir,
    Aşk binlerce uğrak yeri olan bir gezgindir.

    Hayat sazından gelen nağme aşk mızrabının vuruşundandır,
    Hayatın nuru saadeti aşktan, ateşi alemi yine aşktandır.

    Ey Kurtuba Camii senin varlığın aşktandır,
    Aşk büsbütün devamlılıktır, onda fânilik yoktur.

    Renk ya da taş tuğla, saz ya da kelime ve ses olsun hepsi bir,
    Sanatın harikalığı ciğer kanından meydana gelmesidir! .

    Ciğer kanıyla taş sütunları gönül olur,
    Ciğer kanından ses yanış, neşe ve nağme olur.

    Ey Kurtuba! fezan gönül açıcı, şiirim göğüs yakıcıdır,
    Senden gönüllere huzur, benden de heyecan ve yanış vardır.

    Arş-ı Alâ’dan daha kısa değildir, insanoğlunun göğsü imanla dolarsa;
    Her ne kadar bu topraktan yaratık gök kubbe ile bağlanmışsa da! ..

    Melekler daima secdede bulunuyorlarsa ne var sanki?
    Onların nasiblerinde secdelerin yanış ve yakılışları yok ki!

    Hintli bir kâfirim, aşkıma ve cezbeme bak benim,
    Salât ve selâma durmuştur kalbim ve dilim!

    Aşk dilimdedir benim, aşk üflediğim ney’imdedir benim,
    «Allah hu» nağmesi kanımda, damarımdadır benim.

    Ey Kurtuba! Güzelliğin ve azametin kahraman bir insanın âlametidir,
    Sen güzel ve azametlisin, seni yapan da güzel ve azametlidir.

    Senin mimarin ebedî, sütunların sayısızdır,
    Sanki Şam yaylasında hurma ormanı gibidir.

    Senin çatı ve kapına Sina çölünün ışığı vurmuştur sanki,
    Yüksek ve güzel minaren Cebrail’in tecelli yeridir sanki.

    İslâm milleti hiçbir zaman yok olmayacaktır,
    Çünkü ezanlarında Musa ile İbrahim’in sırrı tecelli etmektedir.

    Onun vatanı sınırsız, bütün dünya onun ufku gediksizdir,
    Denizin dalgaları Dicle, Nil ve Dinyeper nehirleridir.

    Ne hayret vericiydi o müslümanların devri;
    Medeniyetleri inanılması güç bir efsane gibiydi.

    Köhne devirlere göç emrini verdiler.
    Manevî zevk sahiplerine neşe cezbe vermiştiler.

    Ve aşkın savaş meydanlarında onlar müthiş süvarilerdi,
    Onların şarapları tertemiz, kılıçları çok keskindi.

    Zırhları da «la ilahe illallah» olan erlerdi.
    Kılıçların gölgesinde sığınakları yine tevhid idi.

    Ey Kurtuba! sırrı seninle aşikâr olmuştu mü’min’in,
    Gündüzlerinin vecd, geceleri yanış ve yakılış dolu olduğunu gösterdin!

    Yüksek olduğunu makamının, ulvî olduğunu hayalini,
    Aşkını, neşesini naz ve niyazını sen gösterdin.

    Allah dostlarının eli, Allah’ın elidir;
    İş becerir iş yapar işi halleder ve galip gelir.

    İlahî sıfatları kuşanan kul, insan görünüşlü melektir,
    İki dünyada da kimseye minnet etmez, tok gönüllüdür.

    Arzuları azdır onun, gayeleri çok yüksektir,
    Bakışları gönül okşayıcı, tavırları büyüleyicidir.

    Onun konuşması sıcak kanlı, hakkı arayışta heyecanlıdır,
    Sohbet meclisinde de savaş meydanında da mü’min iyi kalbli ve iffetlidir.

    Allah ehlinin gerçek imanı, Hakk’ın bu dünyaya aksedişidir,
    Yoksa bu dünya bir efsane, vehim ve sahte oluştan ibarettir.

    Mü’min kul, aklın uğrak yeri aşkın ta kendisidir,
    Kâinat dizisinde meclisin ateşi ve hareketidir.

    Ey Kurtuba Camii! Sanat âşıklarının Kâbe’si, İslâm’ın azâmetisin,
    Endülüs toprağı harem mertebesine çıkmıştır varlığınla senin! ..

    Eğer yeryüzünde varsa bir benzerin,
    Müslümanın kalbindedir o da bulunamaz başka yerde eşin.

    Ah! O hak yolcularına; Asil İslâm izindeydiler,
    Onun yüce ahlâkının, doğruluğunun ve imanının örneği idiler.

    Şu sade hakikati ortaya koymuştur onların hükümdarlığı;
    Krallık değil fakirliktir, gönül ehlinin saltanatı.

    Doğuyu ve batıyı onların görüşleri terbiye etmiştir,
    Avrupa’nın karanlık çağında onların aklı yol göstermiştir.

    Bugün bile İspanyalılar onların kanının geliştirdiğindendir,
    Hoş gönüllü tatlı hareketli açık ve temiz kimselerdir.

    Bugün bile o memlekette ahu gözlüler pek çoktur,
    Ve gözlerin okları bugün bile tam yüreğe dokunur! ..

    Endülüs’ün havasında hâlâ Yemen’in kokusu var,
    Onun şarkılarında hâlâ Hicaz ahengi var!

    Ey Kurtuba! Yıldızlara göre senin zeminin gök kubbe gibidir,
    Binlerce ah! ki asırlardır senin fezan ezansız beklemektedir.

    İslâm’ı tekrar buraya getirecek aşkın tufan gibi ordusu sert canlı,
    Hangi duraklarda, hangi konaktadır, nerede kaldı? ..

    Almanya dinde reform hareketini, inkılâbını gördü,
    İnkılâp ki köhne devrin bütün izlerini silip süpürdü...

    Hıristiyanların papasının günahsız olduğu iddiası çürütüldü;
    Bu çok nazik fikir gemisi aldı yürüdü.

    Fransa’nın da gözü o müthiş inkılâbı gördü,
    O inkılâp ki Avrupa dünyasını başka bir çehreye döndürdü.

    Gelişen İtalyanlar da köhne fikirlere tapmaktan vazgeçti,
    Yenilik lezzetinden o da tekrar gençleşti.

    Müslüman ruhunda bugün o devrimlerin dalgalanması vardır,
    Lisan izah edemez; bu Allah’ın bir sırrıdır.

    Denizde tufan kopmak üzere derinliklerden ne çıkacak bakalım,
    Gök rengini değiştirecek mi, bekleyip anlayalım!

    Dağ yamaçlarında bulut gurubun kurnazlığına boğulmuş,
    Güneş sanki Bedahşan yakutundan bir yığın alev koymuş.

    Köylü kızın şarkısı sade ve yıkıcıdır,
    Gençlik devri gönül gemisi için bir sel gibidir.

    Ey Kurtuba’nın önünden akıp giden Kebîr Irmağı, kenarında senin,
    (İkbal diye) Biri oturmuş rüyasını görmektedir bir başka devrin.

    İstikbal henüz mukadderat perdesi altında gizlidir,
    Gözlerimin önünde onun seheri perdesizdir.

    Eğer fikirlerimin üzerinden perdeyi kaldırırsam görülecektir,
    Avrupa benim kehanetlerime tahammül edemeyecektir.

    Kendisinde devrim olmayan hayat ölüm demektir,
    Milletlerin hayatı devrim çırpınışlarını gerektirir.

    Kendini kontrol edebilen her millet hayatta kalabilir,
    Kaza ve kader elinde keskin bir kılıç gibidir.

    Ciğer kanı olmadan her iş eksik ve bozuktur,
    Ciğer kanı olmadan şairlik de sevdaların en boşudur.

    Muhammed İkbal
    Sayfa başına dön Aşağa gitmek
    http://musallin.yetkinforum.com
     
    Muhammed İkbal
    Sayfa başına dön 
    1 sayfadaki 1 sayfası
     Similar topics
    -
    » 46-AHKAF - 47-MUHAMMED

    Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
    BİSMİLLAH HER HAYRIN BAŞIDIR :: ~KÜTÜPHANE~ :: Şiirler Ve Şairler :: Şairler ve Şiirleri-
    Buraya geçin: